20 Haziran 2011 Pazartesi

Babam ve zevksizliğim üzerine ağıt...

Malumunuz babalar günüydü pazar günü.
Ben de pek bir heves ve istekle'' babacığıma'' güzel bir gömlek almış bulundum.
Babalar gününde de en şirin ve sevimli halimi takınarak sundum kendilerine.
Hayret ettim; alışkın olduğum  burun kıvırma pek uzun boylu olmadı -şimdiye kadar babama almış olduğum hiçbir hediyeyi beğendirememiş olsam da umudumu koruyorum-.
Aksilik;beden tutmadı bu defa.
Anında gittim mağazaya.Değişim olmuyormuş,pazartesi gelinecekmiş.
Ertesi gün,yani bugün mağazadaydım .
Uygun bedende aranılan gömlek kalmayınca diğer seçeneklere yöneldim.
Çoğunluk tarafından zevkli bulunan 'ben' güzel bir gömlek seçiverdim yine.
Ve heyhat gömlek babamın elinde, ezilip büzülmeme fırsat verecek kadar bile kalmadı.
Çünkü azarlandım.Tam olarak anlayamadım birkaç saniye.
Hakikaten kibarlığı ve anlayışlılığıyla tanıdığımız ,övündüğümüz babam tarafından gömlek zevksizliğim yüzünden cidi ciddi azarlandım.
Gülmekle ağlamak arasında gidip geldim.
Güldüm,güldüm ve hala gülüyorum.Kim,birini hediyesini beğenmediği için azarlar ki.
Bugünü,yani babalar gününü artık kendimi çok zorlamadan kutlama niyetindeyim.
Neden aklıma gelmedi bilmiyorum.
Zira ,pil yenilemek kafi derecede yorucu olabilir...

14 Haziran 2011 Salı

Again and again...

Dengeli ve sakin bir ruh için dua ediyordum şu aralar-dengesizliğimden duyduğum gururu saklı tutarak-.
Feng Shui?Diyordum tam;mümkün olmadı en  nihayetinde.
Zira ara ara yüz veren o 'garip çekici' liğim devreye girdi yine.
Ne kadar inişli çıkışlı ruh hali var ise yerküremde seyrettirdi,dinletti.
Üstüne haz tozu serperek,azıcık da gıpta ki olmazsa olmazlarındadndır dünyamın.

İki gündür takıldım gidiyorum,dinliyorum tekrar tekrar.
Bıkmadan.Aynı cümle içinde sağ sol ön arka gidişeleri olan benim için örnek alınasıdır.Durum koruyucudur.




E haydi bakalım dedi biri...

11 Haziran 2011 Cumartesi

HİÇ

Elif Şafak okumak zevklidir.Hiç ummadığın bir yere götürür,bırakır seni sessizce...
Sağı solu sobelidir satırlarının.
Okuduktan uzunca bir müddet sonra 'Siyah Süt ' ü açarsın ; altı çizili paragraflara baktığında çemberin içinde bulursun kendini yine.



Bit Palas ın iki numaralı sakini Sider in tavanına gözgezdirirsin ; Leonora Carrington la tanışırsın.
Bitmeyen bi tokalaşma istersin.




Aynı yerde Neyzen Tevfik  asılı kalmıştır;boynunda 'Hiç' yazısıyla.
Sallanmaktadır keyfince; sallamadan hengame- i cihan ı.



Ayakların hafifçe yerden yükselir,ferahlığın ötesine geçersin...
Bu hissiyatla dolaşmaktayım Bonbon Palas ın içinde.
Tamamını görmeden heyecanıma yenik düşme sebeplerim çoğalmakta.
Kalabalıklaşmaktayım.
Biri konuşsun istedim bu akşam.
Biri konuştu epeyce.
Bana yalnızca bir kaç satır kaldı sıralayacak.
Kırıntım olan;ardımdan döktüğüm-yolumu bulmama yardımı olacak-.

E haydi bakalım dedi yine...


  

7 Haziran 2011 Salı

'Crying Cockles and Mussels...'

Bugün okul kütüphanesine girdiğimi gören onuncu sınıf  öğrencilerimden biri koşarak yanıma geldi.Sanırım o anı bekliyordu.İngilizce yazılmış matematik kitaplarını keşfetmişti daha geçen gün-bana gösterilmeyi bekleyen- 'Hocam integral de var içinde' demeliydi heyecanla ;benden duymayı istediği 'henüz işlemedik nerden biliyorsun sen?' sorumdan önce.

Tek tek ve büyük bir gururla, keşfettiği ingilizce kitapları gösterdi .İngilizce çalışmayı seviyor-sınıf arkadaşı sayısal öğrencilerimin aksine-.Onun heyecanını gerçekten anlıyorum..Dahası ona  'bunu kesinlikle oku ' derken yerdeğiştirdiğimizi hissettim-utanarak-.

Hazırlık okumuş biri olarak  ;onun bundan mahrum kalmasına üzüldüm.Evet,çok çeşitli sebeplerle belki de gerekliydi kaldırılması-belki de değil-.İlginç zamanlarda yaşadığımız hesaba katılırsa benim aldığım tadın onların damağında kokudan öteye geçemeyeceğini de  biliyorum  üstelik.

 İnternetin varlığından henüz haberdar olmadığımız dönemlerdi. 'Öğret 'menim dediğimiz zamanlar.O yüzdendir video derslerimizden birinde tanıştığım 'mor kemanlı kızı'  ya da  Elvis Presley in 'blue suede shoes ' unu hafızamdan silememem;
 bütün gün 'Crying, ''Cockles and Mussels'' alive alive,oh...' şarkısını söylemem kimseye duyurmadan...

3 Haziran 2011 Cuma

Çocuklardık;parlak yıldızlardık o zaman...

Zaman...
Dokunulmaz olan.
İmkansızlıklarıyla güç katan düşlere.Durdurulması, ileri-geri sıçrayışları,bükülmesi mümkün olmayan,kırıntısı çok ;bir o kadar da göreceli.Her seneye bir yaş diyen insanoğlu için yirmili yaşlara değin ahesteliği kan donduran,otuza kadar olan kısmında hızından damar patlatanı...

Uzunca bir süredir ne yana döneceğini kestiremeyen dünyanın , kararsızlıklarıyla süratini artırıp üstünde kalmamızı istemez halleri var .Birinci çoğul şahıs ağzıyla konuşturması  da cabası..

Ben yine küçük kız çocuğu gözlerimle bakıyorum gökyüzüme.Alışık olmadığım bu hıza gözüm takılıyor,dalıyorum.Ne çok şey kaçırmış oluyorum.Geri dönsem diyorum,olmuyor.
Durmuş olsa sadece benim için ,farketmeseler...Mümkün değil.

O yüzden sığınıyorum şarkılara...Eskiye dair herşeye...