3 Şubat 2011 Perşembe

Benim Sadık Yarim;Melankolimdir...

Burdayım yine.Melankoli çukurumda..Dertleşip gitme niyetindeyim Sayın Blog.
Herkesten biraz fazla benim sahtekarlığım.Ama özüme,içime.Başkasına değil.Çok iyi seslendirebilirim beni,ya da pervasızlığımın boyutlarını arasıra çıkarabilerim meydanlara.Diğerlerinden bahsetmeye gerek bile yok.Herkesin ayan beyanlığı ;yalnız bana.

Dersane çıkışı, sene 2000.Bir kışı ayı yine.Bakışını hatırlıyorum.İçini gördüm o anda.Korktum ,tiksindim.Hala o tat damağımda.Bir buruk lezzet.Bir parçam da orda kaldı işte.Parçalandım ve her bir parçamı ayrı yere bıraktım-Candan Erçetin mağduruyum-....İstihzasız dinlemeyi öğrenemedin gitti.

Derken herkesi dinler oldum ben.Duymak doğru fiildi.Geriye dönmek yok bu yazıda.
Mecburen hızlandım ben de.Duymamak için konuşmam gerekiyordu,konuştum.
İstediğim gibi olmadı,dinlemedim bu kez,kendimi bile.Olmadı,düşünmeyi bıraktım ben bir müddet.Sonra tabi çekişmeler başladı içerde.Bana 'kaderimin bir oyunu mudurculuklar'!

Dermanımı bilen biri olarak,kayıtsızlık zırhımın peşindeyim.Şatonun içinde bekleyen zırhı ' almadan gelme' hazzını yaşamak için.Benden sonrakine  bıyık altından gülme gayesiyle.




Işık göründü...
Haydi bakalım dedi yine...

1 Şubat 2011 Salı

Yalancı Haşim

Güneşin kendini tümden göstermeye meylettiği bir vakitte düştü aklıma Ahmet Haşim.
İhanet saydım bunu ona.
Akşam olsun,bekledim...

akşam, yine akşam, yine akşam
bir sırma kemerdir suya baksam
akşam, yine akşam, yine akşam
göllerde bu dem bir kamış olsam…

 Bazı kelimeler, gelirler ,birkaç gün misafirim olurlar.
 Efkar vardı.
‘O belde’nin sahibine bıraktı yerini, gitti.

Edebiyat dersinde, ilk karşılaşmamızda sinirlendiğimi hatırlıyorum.
Resmine bakıyorum,çirkin değil bu adam.Yalancı demek ki.Niye kandırıyorlar bizi diyorum daha bir hınçlanıyorum herkese.

Neyse ki kendini affettirmeyi bildi.
En sevdiğiydim, geceyle gelen ve şiirlerinde bolca anılan.



Mehtabta Leylekler
Kenâr-ı âba dizilmiş, sükûn ile bekler
Füsûn-ı mâha dalan pür-hayâl leylekler...

Havâda bir gölü tanzir eder semâ bu gece
Onun böcekleri gûyâ nücûmdur yekser...

Neden bu âb-ı semâvîde avlananlar yok
Bu haşr-ı nûr-ı hüveynâtı hangi kuşlar yer?

Eder bu hikmete gûyâ ki vakf-ı rûh u nazar
Füsûn-ı mâha dalan pür-hayâl leylekler


Sema vardı sonra, başladık ikimizi birden yükselttiği satırları aramaya.



Bir Yaz Gecesi Hatırası
İşveyle, fısıltıyla, gülüşle
Olmuş seb-i sevda yine bihap
Oklar gibi saplanmada kalbe
Düştükçe sema dan yere mehtap...

Buseyle kilitlenmiş ağızlar
Gözler neler eyler neler israp! ...
Uçmakta bu ateşli havada
Vuslat demi bir kuş gibi bitap


Akşam Yine Toplandı Derinde
Canan gülüyor eski yerinde
Canan ki gündüzleri gelmez
Akşam görünür havuz üzerinde,

Mehtab, kemer taze belinde
Üstünde sema, gizli bir örtü
Yıldızlar, onun gülüdür elinde...

 

'Güzel ,yalanın çocuğudur’ 

dese de inandıramaz beni çirkinliğine…
Efkarlıdır o kadar…
Haydi bakalım dedi yine…