31 Ocak 2011 Pazartesi

Sinüs Ya da Kosinüs ;İşte Asıl Mesele Bu…



Trigonometri konusunun başlangıcını öğretmenliğe başladım başlayalı aynı şekilde yaparım-eğitimde değişmezlik ilkesi-:

  -Çocuklar –Gençler ,öğrencilerim-trigonometri: Üçgen ölçümü anlamına gelir, yani aslında biz üçgenin açıları ile kenarları arasındaki bağıntıları inceleyeceğiz.

Eğer o sırada alışılmış ‘Peki ama günlük hayatta ne işimize yarayacak’ sorusu gelmediyse , yönlü açılar ve açı ölçüm birimleriyle konuya yumuşakça ,ürkütmeden geçilir ya da geçilmeye çalışılır.

Trigonometri konusu kadar zevkli ve fakat  anlatmada sıkıntı yaşanan bir konu yoktur bizim için. İsim devasadır ve öğrenci kısmı sevmez böyle büyüklükleri. Bölümleri çoktur ki ne zaman bitecek sorusu her bölümden sonra tekrarlanmalıdır,zira din kültürü ve ahlak bilgisi derslerimizden öğrenilen vacip kavramı  uygulaması için  birebirdir anlatılan konu.

Bense öğrencilerime  inat bulduğum her boşlukta trigonometri çalışmayı, bazı teorem ispatlarını gözden geçirmeyi severim. İyi ki var derim matematik, kim bulmuş bunu acaba diye de soramamam bundandır belki de.



Matematikçi olmayan herkesin trigonometri deyince aklına hemen sinüs ve kosinüs gelir. Hangisini daha çok sevdiğime takılmamıştım hiç.Gözüme uyku girmemişliği de olmamıştı. İlk defa olarak düşünemediğim bir durum için hayıflanmadım. Tutunamayanlar ın Selim Işık ı ve Turgut Özben in den haberdar olmak  benim için affettirici sebepti.



Turgut: ".... sana bir dost gibi açılabilirim selimciğim: dün gece sinüs ve kosinüs münasebetleri yüzünden gözüme uyku girmedi."

Selim: "daha baştan, ciddiyetten uzaklaştığınızın zapta geçirilmesini istiyorum. hangi münasebetten bahsediyorsun?  sinüsle kosinüs arasındaki münasebetten mi?"

Turgut: "hayır, onlarla benim aramdaki münasebetten. acaba sinüsü mü yoksa kosinüsü mü daha çok seviyorum diye öyle bir açmaza düştüm ki, sonunda ikisinin de karesini aldım; gene bir neticeye varamadım.  bir de, 'hayatın koordinatları" meselesi beni çok yoruyor."

Selim: "saçmalıyorsun. bu meselelerin aslı yok. beni ve edebiyatı şüpheye düşürmek için mahsus öyle yapıyorsun. fakat ben, her ikisinin müşterek vekili olarak, seni ispata davet ediyorum."

Turgut: "bu davetlerde dişe dokunur bir şey sunamazsın sen adama. demek sen aşkı, sinüs kosinüse çok görüyorsun. soyut aşk kavramı henüz sende gelişmemiş. sen ve senin gibiler, ancak beş elmayla on elmayı toplayabilen basit insanlarsınız. elle tutulan şeylerle düşünebilir, elle tutulan şeyleri sevebilirsiniz yalnız. siz a ve b'den değil, üç erkek ve beş kadından anlarsınız ancak."


Selim: "bir dakika, sayın başkan; kendinizi aşıyorsunuz. beni bu tatsız yere getirip, kendinizi ayrık tutmayı nasıl becerebildiniz?"

Turgut: "sinüsün de sevebileceğini, ona da insan muamelesi yapılması gerektiğini yeteri kadar savunabileceğimi hissetmiyorum artık. sinüsün entegralinin nasıl alınacağını birden unuttum; macup oldum sinüse gösterdiğim bu ihmalden. fakat siz anlayamazsınız bu duyguları. gene de 'hayatın koordinatları' hakkında bir açıklama yapmamı beklersiniz herhalde. bak selim! öldürürüm seni! bu meseleyi ilk defa duyduğun halde nasıl şaşırmamış görünürsün? beni öldürmek için! beni kudurtmak için! nasıl sözlerimi hiç duymamış gibi yaparsın? kıskançlıktan! bir de nazariyemi bilsen, o zaman hasetten kurur, t cetveline dönersin."

Selim: "fena mı? daha heyecanlı oluyor."

Turgut: "peki, bir kelime ile olsun ilgilendiğini söyleyemez misin?"

Selim: "ilgilendim. yalnız, sonunun kötü bitmesinden korkuyorum."

Turgut: "sen ilgilen de sonunu değiştirirz biz, merak etme.

Selim: "anlat o halde."

Turgut: "evet bu nazariyeyi ben buldum! değil seni, gauss'u bile kıskandıracak, leibniz'i ümitsizlikten intihara sürükleyecek bir ilim-hayal buldum. minimini bir x ile canım bir y arasında başlayan bu...."

Selim: "bıktım senin bu matematik masallarından. uzatma, konuya gel."

Gauss u kıskandırma,Leibniz i ümitsizlikten intihara sürekleme..
.‘Matematik’ ve ‘masal’ kelimelerinin aynı cümlede kullanılmak şöyle dursun, tamlama oluşturduklarını görmek…


Yine de gülünç hatıraları silemiyor zihinden.
İlk öğrencilerim köy okulundaydı.Karşı bölü komsu ya da komsu bölü karşı kısmına kadar gelebildik onlarla.Sınavda öyle çırpınıyorlardı ki,yazsana başına kosinüs hatırlatmama karşılık ‘cosinüs mü,cos mu?-yazıldığı gibi okuyun-cevabı gelince oraya kadar olduğuna emin oldum trigonometri maceramın .Hala kos değil de cos demek gelir içimden…




E haydi bakalım dedi biri…





What a wonderful world

' Sıkıntı,o devasız nekahat...' der Cioran.

Nedenini bilmediğimden sıkıntımın artışı,biliyorum.Yine ,başardım.Bir paradoks daha.

'Bütün Helenliler yalancı 'ne de olsa.
Bir yerde toplanmış bekliyorlardı.Bugünü münasip görüp çatlaklardan içeri sızmak istediler.İzin vermiyorum
.İstihzayla ve büyük bir horgörüyle bekliyorum.Gardımı aldım çoktan.
Önce what a wonderful life dedim  -içsesim çoğunlukla ingilizce konuşur-.Bastırıcı sesi de buldum neyse ki;
Çivi çiviyi söker deyip...




Wonderful...Kullanmaktan hiç de haz etmediğim bir kelimedir oysa.Çok derinlere gömememişim ki burda.
It s a wonderful life! E madem başladık.

Filmi tekrar izlemek zorunda kalıp George Bailey ve  filmin adının 'ıt s a wonderful wife' olmasına sebep olacak Mary Hatch için üzülmek istemiyorum.Ama 'you want to moon?' sahnesi gri dağıtıcı olabilir.
Toplayıcı mı yoksa?Bailey i kendime çok benzetirim.
Son anda bir aksilik olup gidemeyeceğini bildiğimiz halde umutlanırız düşleriyle.
Yazık;orda kendimi seyrettiğim için kahkalarımı engelleyemeyen bana.






Takılıp kaldığım bu kelimenin ,beni en sevdiğim adamın sesine götüreceğini en baştan biliyor muydum ne?Part Time lover la başladığım sevme eylemimimin  ,bana 'you are the sunshine of my life' dedirtebildiğine inanamıyorum hala.Ne de küçük ve dalgacıydım bir vakitler..


Harika insanlar ve uyku şifamız oldu bile...Haydi bakalım dedi biri...


30 Ocak 2011 Pazar

Bazı filmleri izlememiş olmayı istersiniz..

Bunlardan biridir Amelie.
Görmeyen amcamızı metroya bıraktıktan sonra salına salına yürür La Noyee eşliğinde köprü üstünde.
Bekle beni Galata!